27 Ekim 2016 Perşembe

ABD’den Dönmeyen Bir Akademisyenden Mektup

Türkiye’ye Niçin Dönmedim?
Merhabalar,
Türkiye’de bir tıp fakültesinde akademisyenim. Doçentlik ünvanını kazandıktan sonra bilgi ve görgümü arttırmak ve döndüğümde üniversitemde ihtiyaç olan bazı konuları geliştirmek için ABD’de bir üniversiteye bir yıllığına gitmek istedim. Kurumum görevlendirmemi onayladı. 2016 başında ABDye geldim. Buradaki işime başlayıp düzenimi kurduktan ve tam çalışmaya başladıktan sonra Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Bunun üzerine Yüksek Öğretim Kurulu talimatıyla üniversitem beni geri çağırdı. Bu durumda dönmekle dönmemek arasında tereddütte kaldım ve dönmemeye karar verdim. Sizinle bu yazımda bu kararımı ve bunun gerekçelerini paylaşmak istiyorum. Benim durumumda olan insanların yaşadığı zorlukların anlaşılmasına ve benzer yanlışlarda ısrardan vazgeçilmesine katkısı olursa sevinirim.
Dönmek anlamsızdı çünkü ABDde bir üniversiteden kabul alabilmek için bir yıl öncesinden yazışmalara başlamıştım. ABD, Avrupa ve Avustralya’da onlarca yer ile yazıştım. İçlerinden çok azı olumlu cevap verdi. Olumlu olanlar ile de aylar süren karşılıklı yazışmalar yaptım. Gittiğimde takip edeceğimiz programı, katılacağım araştırma projesini, vize işlemlerini vs. halletmem için defalarca mail teatisi yaptım. Üniversitemin görevlendirmeyi onaylaması için durumum önce anabilim dalımda Akademik Kurulda görüşüldü ve onaylandı. Ardından Fakülte Yönetim Kurulu tarafından görüşüldü ve onaylandı. Ondan sonra da Üniversite Yönetim Kuruluna gitti ve oradan da onay alınarak durum YÖK’e bildirildi. Daha sonra pasaport çıkarma ve vizeye başvuru işlemleri ile uğraştım. Görevlendirme çıkıp da gidiş biraz daha kesinleşince gideceğimiz yer hakkında bilgi toplamak, ev aramak, okul aramak gibi çok çileli süreçlerden geçtim. Anlayacağınız, yurtdışı görevlendirme demek, yurt dışına çıkmadan önce bir yıllık çileli ve sabrı zorlayan bir ön hazırlık yapmak demek. Aktif çabalar ve azimli bir kararlılığa ek olarak ciddi bir maddi masrafı da gözden çıkarmak demek. Kendi üniversitemde elime geçen toplam paranın yarıya yakınından vazgeçmiş olduğum gibi burada çok daha fazla para harcamak durumundayım ama bunu kabul ederek gelmeye karar verdim.
ABDye vardıktan sonra tamamen yabancı bir ülkede tamamen yabancı bir sistem ile karşılaşıyorsunuz. Ev tutmak, araba almak, okul kaydı yapmak gibi işlemlerin hepsi kendi ülkenizden farklı usüllerle yapılıyor ve bir yabancı olarak bunları başarmak için birkaç hendek daha atlamanız gerekiyor. Bana en zor gelen, araba satın alma süreci oldu. Burada şehirler arabalı yaşama göre tasarlandığı için arabasız ekmek bile almaya gidemiyorsunuz ve bu nedenle mecburen araba alacaksınız. Uygun fiyatlı bir ikinci el arabayı günlerce arayıp buluyorsunuz fakat satın almak için eyalet ehliyeti gerekiyor. Onun icin ehliyet sınavlarına girmeniz gerekiyor. Sınavlara kayıt olabilmek için sosyal güvenlik numarası almalısınız. Onu alabilmek için kurumunuzdan mektup almak ve başka bir yere başvurmak durumundasınız…… neyse bu mesele çok daha uzatılabilir ama sonuç olarak yabancı bir ülkeye bir yıllığına da olsa yerleşmek oldukça zor bir şey.
Bir kurum, hele de bir üniversite, çalışanını akademik bir konuda gelişmesi için yurt dışına gönderip niye geri çağırır ki? Olağanüstü bir durum varsa, yeni görevlendirmeler bir süre askıya alınabilir, fakat bunca zahmeti hem kendini hem kurumunu hem de ülkesini geliştirmek için göze almış kişileri geri çağırmanın izah edilecek bir yanı yok. Ne yani 15 Temmuzda birileri darbe girişimi yapmışsa benimle ne ilgisi var? Amerika’dan geri çağrılmamı gerektiren böyle bir bağlantı olabilir mi? Benim hakkımda hiçbir idari ve hukuki işlem yok, suçlama yok vs. ve olması da makul değil. Belli ki YÖK ve üniversite yönetimleri bu kararı tamamen kendilerini garantiye alma mantığı ile vermişler.
Şayet kişi çağrıya uyup geri dönecek olsa, zararını kim karşılayacak? Sadece maddi değil, manevi bir emek var burada. Kişi dönmezse, işinden olmayı göze alacak. Ya daha sonra döndüğünde yeniden iş arayışına girecek ki muhtemelen bir üniversitede iş bulamayacak, ya da yurtdışında kalıp yeni bir hayat kurmaya çalışacak. Her iki ihtimal de ülke için zararlı. Ben öğrenciyken Amerikaya gidip orada doktorluk yapma imkanına sahiptim ama o zaman bunu yapmak istemedim. Çünkü Türkiye’de üretken insanlara ihtiyaç olduğunu düşünüyordum ve ülkemin ihtiyacı varken başka bir ülkeye gidip kalmayı ülkeme bir haksızlık gibi algılıyordum. Ama kaderin bir cilvesi olarak hayatımın daha ileri döneminde bunu yapmak zorunda kalıyorum.
Bugünlerde uluslararası medyada Türkiye’den yurtdışına akademik göç başladığı yazılıp çiziliyor. Bunun en önemli sebebi son aylarda sorgusuz yargısız binlerce akademisyenin isim listeleriyle afişe edilerek ihraç edilmesi ve geride kalan kimsenin kendi geleceğinden emin olamamasi olsa gerek. Akademik dünya, çok fedakarlık ve üretkenlik isteyen bir alandır ve bu alanda görevli olanlar bu kaygıları taşıdığı sürece işlerini olması gerektiği şekilde yürütemez. Burada aklımıza İbn-i Sina’nın muhteşem sözü geliyor “İlim ve sanat takdir edilmediği yerden göçer”. Herhalde bugün yaşadığımız bu süreç bunun en çarpıcı örneği.
Diyelim ki döndüm. Medyada yeni bir KHK hazırlığından bahsedilirken, kurumlara KHKyı dolduracak isimleri vermeleri icin tepeden baskı yapılıyorken, bu baskı sonucu iş arkadaşları birbirlerini gammazlayarak kendilerini kurtarmak için çabalıyorken ben nasıl akademisyenlik yapacağım? İşimi garantiye almak için birilerinin tarafında durmak veya durmayı kendime yediremiyorsam sessiz ve silik bir görüntü çizerek saklanmak zorunda kalmayacak mıyım?
Bütün bu sebeplerle şu anda dönmek makul gelmiyor. Benim gibi çağrılıp da dönmeyen yüzlerce, belki de binlerce akademisyen var. Bunların her biri Türkiye için yetişmiş beyin gücünün kaybı anlamına geliyor. Doçent olana kadar bir kişiye ne kadar masraf yapılıyor, emek harcanıyor? Daha da önemlisi bu kişilerin aynısını yetiştirmek en az yirmi yıl gerektirir. İdarecilerin hataları yüzünden Türkiye gibi ülkelerin harcadığı para ve emekle gelişmiş ülkeler hazır üretken beyinler kazanıyor. Uzun eğitim süreçlerinden geçen kişilerin tam da verimli hale geldikleri dönemde ülke onları kaybediyor. Her bir akademisyen, yüzlerce öğrenciye ve onlarca araştırma görevlisine hizmet veriyor. Üniversite sayısını arttıran, akademisini geliştirmek isteyen bir ülke neden öğrencilerinin eğitimini bu kadar sekteye uğratır ki? Tıpçı akademisyenler düşünüldüğü zaman, zarar, üniversite hastanelerine ve dolayısıyla uzman düzeyinde sağlık hizmetine ihtiyacı olan hastalara da yansıyor. Peki bu kaybın sorumlusu yada sorumluları kim acaba?
Kişiler açısından bakarsak, yabancı bir ülkede tekrar aynı konumda tutunmaları çok uzak bir ihtimal. İyi bir konuma gelecek olsalar bile bu epeyce yıl kaybı demek. Muhtemelen sınavlara yeniden girmek, yeniden asistanlık yapmak, dile alışmak gibi sebeplerle akademik hayatları en az 2-3 yıl kesintiye uğrayacak. Kendi ülkesinde araştırma yapmak, yayın yazmak, öğrenci yetiştirmek gibi işlerle geçirilecek yıllar denklik almakla, oturum izni istemekle, dil öğrenmekle geçecek. Bununla beraber, mesleğini yapma yolunu bulamayıp pizza dağıtan, kargo dağıtan akademisyenler de yok değil. Bu insanların bu halde olmasına sebep olan zihniyetin eğitimle ve eğitimli kişiyle arasının iyi olmadığı kesin…

Ülkemdeki haksızlıkların son bulması dileğiyle,

Doç. Dr. Zehra Aydın

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder