23 Temmuz 2017 Pazar

Rezil Bir Darbe Teşebbüsü ve Rezalette Tepinenler

Rezil Bir Darbe Teşebbüsü ve Rezalette Tepinenler
Dr. Selim Sağlam
Yaşadığımız sürecin bir parçası olan Erdoğan/Ergenekon kaynaklı zulümlerin ve korkunç baskıların yanında bu dönemde kinlerini kusan ve güya diktorörlüğe ve baskılara karşı olan karşıtlıklarını Cemaate hakaretlerle ifade eden çok sayıda okumuş yazmış hatta çok “bilinir/saygın bilinir” kişiler var. Burada eleştirdiğim husus bu kişilerin Cemaati eleştirmesi yada sevmemesi değil, aslı olup olmadığı belli olmayan iddiaları bir karine gibi kabul edip oradan yola çıkarak mahkum etmeleridir. Yoksa kimse kimseyi sevmek zorunda değil elbette, eleştirmek ve itirazlarını da söylemek herkesin hakkıdır. Ancak herkesten, “var olduğunu iddia ettikleri ilkelerine” saygılı olmalarını beklemek de hakkımızdır. Şayet bu yapılmıyorsa, bu anlı şanlı büyükler iddia ettikleri ilkeleri paspas ediyorsa bu kişileri kamuoyu önünde uyarmak, devam ederlerse elimizden geldiğince teşhir edip gerçek yüzlerini ortaya koymak da görevimizdir. Medyada çok sayıda böylesine pespayelik var ve bu medyatörlere cevap vermek medyadaki kalem sahiplerinin işi olmalıdır. Ben bu yazıda kamuoyunda çok bilinen ve kendisinden asla beklemediğimiz bir dille, hükümeti eleştirirken bile Cemaatin “darbeciliğini” dilinden düşürmeyen Prof. Dr. Baskın Oran’dan bahsedeceğim. Baskın Hoca çok saygın ve beyefendi bir kişilik, birçok kişinin saygısını bir ölçüde kazanmış bulunuyor, ancak doğruları herkese karşı söylemek zorundayız. Kimsenin şahsiyeti hedefimiz değil ancak herkes söylediği sözün hesabını vermek ve iddialarını ispatlamakla yükümlü olduğuna göre Baskın Hoca da bundan muaf değil. Kendisi hem hükümeti ve Erdoğan’ı “kendi şahsına ve cemaatine” yönelik eleştiri ve hakaretleri için yerden yere vuruyor, ülkede adaletin öldüğünü ilan ediyor ama aynı zamanda “Cemaatin darbe yapmaya kalktığı” “verili iddiayı” bir gerçeklikmiş gibi tepe tepe kullanıyor.

Hoca’nın en son “Rezil darbenin yıl dönümünde karşılaştırmalı bir muhasebe” başlığı altındaki yazıda bile bu yaklaşım çok açık olarak ifade ediliyor. Yazılarında kendi tabiri ile darbeye “Fethullahçılarla darbeperest subayların rezil darbe teşebbüsü” derken de cemaatin “darbeciliğini” ısrarla iddia ediyor. Açıkçası siyaset biliminde bu kadar öne çıkmış bir şahsiyetin bu “mesnetsiz ve rezil” iddiaları tekrar tekrar söylemesi çok ayıp oluyor. Madem Erdoğan’ın sizin şahsınıza ve diğer yandaşlarınıza söylediklerini şiddetle reddediyorsunuz ve bunu kendinizde bir hak olarak görüyorsunuz, mahkemeleri size yapılan hakaretleri “eleştiri sınırlarında” diyerek hoş görmelerinden dolayı topa tutuyorsunuz, cemaatin darbe yaptığına Erdoğan’ın söylemesiyle nasıl hemen fit oldunuz? Yoksa hukuk önünde eşitlik, masuniyet karinesi, savunma hakkı vs. Eski Yunan’da yada Eski Roma’da olduğu gibi sadece belli bir zümrenin hakkı mıdır? Üstelik Erdoğan Cemaat’e olan savaşını tamtamlar çalarak ilan ettiği ve bu uğurda herşeyi yapacağını yedi düvele duyurduğu halde Erdoğan ve medyasının yalanlarının bir kısmını nasıl bu kadar fütursuzca kullanbiliyorsunuz?

Baskın Hocaya göre, nitekim bu “Fethullahçılar” yememiş içmemiş darbe yapmaya kalkmışlar, “bir kısım darbesever subaylar da bunlara iştirak etmiş ama kan uyuşmazlığından başaramamışlar”. Baskın Hoca bunu böyle açıkça iddia ediyor, ama ne hikmetse başka konulardaki rasyonalitesini burada çöpe atmış görünüyor. Öyle ya artık “uyduruk olduğu çok aşikar, başlamış ve hızlandırılması planlanan soykırımın bahanesi olmak üzere kurgulanmış ve sırf algı çalışması” olduğu her halinden belli böyle bir tiyatro gösterisini Cemaatin yaptığını çok kuvvetli delilleri varmış gibi iddia eden Hoca’ya başka ne diyebiliriz ki.  Belki kendini garantiye almak, belki içinde taşıdığı başka duygularla, belki Cemaatten olduğu iddia edilen insanların devlette bir yerlere gelmesinden hazzetmediği için bu konuda Erdoğan ve ekibinin söylemini alıp kullanmakta bir beis görmüyor. Nitekim Hizmet Hareketini “dinci bir menfaat grubu” olarak yaftalamakta da bir beis görmemiş.
Baskın Oran’ın şahsında bu sol/liberal aydınların önemli bir kısmının tavrı malesef bu. Anlaşılan Hoca’ya göre ülkemizde birinci sınıf vatandaşlığı hak eden zümre sadece sosyal demokrat/solcu aydınlar oluyor. Üniversitelerden atılanlar solcu veya liberal diye bilinen bir akademisyen (hadi azıcık da Kürtçü) değilse hakkını savunmak yersiz oluyor yada bu kişilerin sayısı Erdoğan’ın ne kadar kötü olduğunu anlatmak için sadece istatistik olarak kullanılıyor. Ama zinhar hakları savunulmuyor. Erdoğan/Ergenokon ortak yapımı bu söylemleri alıp sakız gibi çiğneyerek hak savunuculuğu yapanlar kusura bakmasınlar sadece Erdoğan diktatoryasının yolunda “dolgu malzemesi” oluyorlar. Kendilerine şu ana kadar dokunulmaması da bir derin planın uygulaması; bu laikçi/solcu aydınlar farkında olmadan ve istemeden Erdoğan/Ergenekon diktatoryasını meşrulaştırıyorlar. Erdoğan bunları tamamen susturmayacak, ama hep korkutacak, doğruyu da söyleyemeyecekler, toplumun gazını almaya yardım edecekler, baştakilerin zulümlerini alkışlayacaklar ve böyle arafta yaşayıp silikleşecekler. İçlerinden darbeyle ilgili doğruları söyleyenler hapse atılacaklar, diğerleri lafları gevelemeye devam edecekler. Sayın Diktatörümüz de dış dünyada bunlar sayesinde “ülkemizde fikir özgürlüğü var, isteyen muhalefet edebiliyor, bak solcu aydınlar da yazıyor, konuşuyor, beni eleştiriyor ama darbe konusunda Cemaat’i suçluyor” diyerek meşruiyet devşirmeye devam edecek.

Bu söylem sahipleri “Cemaat’in de şu yanlışları vardı” türünden savunmalar yaparak kendilerini haklı çıkarmaya çalışabilir. Keşke başta Hizmet Hareketi olmak üzere dindar grupları hakkıyla eleştirecek kadar yakından ve objektif incelemiş olsalar ve gerçekten “eleştirseler”di. Erdoğan/Ergenekon Ekibi (ben buna 3E diyorum) tarafından üretilen ve sırf karalama amaçlı söylemleri kullanarak yaptıkları savunma etik değil, gerçekte bir değeri yok. Şüphesiz Cemaat ve cemaati sevenler birçok konuda yanlış yapabilir, sonuçta onlar da insan ama bu suçlamalar vahim yanlış bilgi/ön kabül ve önyargılara dayanıyor. Malumdur ki bir kişinin bir kusuru olması, mesela tembel olması, o kişinin katil diye suçlanması için bir gerekçe olamaz. “Cemaat geçmişte şu yanlışı yaptı” türü suçlamaların bundan farkı yok. Cemaatten birileri geçmişte hukuksuz bir iş yaptıysa onun hesabını o kişi/kişilerden sormak gerekir, stop.

Baskın Hoca ve içinde bulunduğu laik kesim, büyük oranda, dindar insanlara o kadar uzak, dindarların sosyolojik yapısına o kadar yabancı ve dindarların fikriyat ve davranış modelleri ilgili o kadar bilgisiz/ön yargılı ve bir kısmı itibarı ile onları o kadar hakir görme eğilimde ki, dindar insanların hangi eğitim düzeyinde/hangi sosyal konumda/hangi ekonomik birikimde olursa olsun saygıdeğer olabileceklerini kabul edemiyorlar. Bunu sözlü olarak her zaman ifade etmeseler/edemeseler bile malesef sergilenen tavır budur. Adeta kendileri doğuştan sahip oldukları seçkin ve üstün özelliklerinden dolayı her zaman en doğruyu yapmışlardır ve onların bu üstünlükleri sorgulanamaz bir yerdedir. Bu davranış modeli bizim tatlı su solcularının/laikçilerin insaflı olanlarının davranış kalıbı gibi. İnsafsız olanları sabah akşam ağız dolusu küfrediyor, bazıları böyle kenardan köşeden çekiştiriyor. Ama bu davranış modeli ile, tabii ki başka toplumsal aktörlerin farklı oranlarda katkılarıyla, hem ülkeyi tam ortadan ikiye bölmeye muvaffak oldular, hem de başımıza Erdoğan gibi birini bela ettiler. Şimdi laik kesimin hepsi pir-ü pak, ülkede hakim olan Erdoğan diktasının yerleşmesinde hiç kusurları yok, herşeyi Cemaat yapmış, bunlar sadece demokrasi ve laikliği savunmuşlar. Oysa dindarlara karşı takındıkları bu aşağılayıcı ve önyargılı tavırları bile ülkede kendilerini onyıllar boyu ezilmiş ve dışlanmış olarak hisseden muhafazakar kitlelerin Erdoğan’a sıkı sıkıya sarılmalarına sebep olmaya yeterlidir. Şimdi her zaman demokrasiyi, AB normlarını ve özgürlükleri savunan bir toplumsal hareketi, eleştirilecek yönleri olsa bile, böylesi abuk iddialarla yok etmeye bir itirazları olmuyor. Ancak “bu arada başkaları da zarar görüyor” nevinden “asil ve cesur” çıkışları oluyor.

Şunu bilmekte fayda var, Erdoğan ve O’na yardakçılık yapan, dindar/dinsiz AKP kadrosu kadar bu ülkede kendilerinden olmayanların da eşit haklara sahip olduğunu içselleştirememiş ve Erdoğan’ın zülümlerine kendilerine dokunmadıkça itiraz etmeyen bir kısım laikçi çevrelerin de maskeleri düşürülmelidir. Şu anda çok farklı fikirlerde olduğu halde temel hakları savunmada aynı çizgide duranlar olduğu gibi, yapılan zülümlere güya itiraz ederken, korumaya çalıştıkları kişiler için “ama onlar cemaatçi değil” çizgisinde duranlar da kayda geçiyor. Günbegün bir Erdoğan prodüksiyonu olduğu ortaya çıkan bu rezil darbe girişimini/ tiyatrosunu kınarkan başka rezillikler yapanları da şiddetle kınıyoruz. Yazıklar olsun bu kadar basiretsiz ve yaşları yetmiş bile olsa insafa ve izana erememiş “bilim adamlarına”. Bu kadar birikimi bu kadar ucuza harcamak yerine bu kadar insafsız ithamlarda bulunduğun insanların ne dediğini de dinlemek daha mantıklı olmaz mıydı? Değer mi bu kalite kaybına?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder