Rezil Bir Darbe Teşebbüsü
ve Rezalette Tepinenler
Dr. Selim Sağlam
Yaşadığımız
sürecin bir parçası olan Erdoğan/Ergenekon kaynaklı zulümlerin ve korkunç
baskıların yanında bu dönemde kinlerini kusan ve güya diktorörlüğe ve baskılara
karşı olan karşıtlıklarını Cemaate hakaretlerle ifade eden çok sayıda okumuş
yazmış hatta çok “bilinir/saygın bilinir” kişiler var. Burada eleştirdiğim
husus bu kişilerin Cemaati eleştirmesi yada sevmemesi değil, aslı olup olmadığı
belli olmayan iddiaları bir karine gibi kabul edip oradan yola çıkarak mahkum
etmeleridir. Yoksa kimse kimseyi sevmek zorunda değil elbette, eleştirmek ve
itirazlarını da söylemek herkesin hakkıdır. Ancak herkesten, “var olduğunu
iddia ettikleri ilkelerine” saygılı olmalarını beklemek de hakkımızdır. Şayet
bu yapılmıyorsa, bu anlı şanlı büyükler iddia ettikleri ilkeleri paspas
ediyorsa bu kişileri kamuoyu önünde uyarmak, devam ederlerse elimizden
geldiğince teşhir edip gerçek yüzlerini ortaya koymak da görevimizdir. Medyada
çok sayıda böylesine pespayelik var ve bu medyatörlere cevap vermek medyadaki
kalem sahiplerinin işi olmalıdır. Ben bu yazıda kamuoyunda çok bilinen ve
kendisinden asla beklemediğimiz bir dille, hükümeti eleştirirken bile Cemaatin
“darbeciliğini” dilinden düşürmeyen Prof. Dr. Baskın Oran’dan bahsedeceğim.
Baskın Hoca çok saygın ve beyefendi bir kişilik, birçok kişinin saygısını bir
ölçüde kazanmış bulunuyor, ancak doğruları herkese karşı söylemek zorundayız. Kimsenin
şahsiyeti hedefimiz değil ancak herkes söylediği sözün hesabını vermek ve
iddialarını ispatlamakla yükümlü olduğuna göre Baskın Hoca da bundan muaf
değil. Kendisi hem hükümeti ve Erdoğan’ı “kendi şahsına ve cemaatine” yönelik
eleştiri ve hakaretleri için yerden yere vuruyor, ülkede adaletin öldüğünü ilan
ediyor ama aynı zamanda “Cemaatin darbe yapmaya kalktığı” “verili iddiayı” bir
gerçeklikmiş gibi tepe tepe kullanıyor.
Hoca’nın en son “Rezil
darbenin yıl dönümünde karşılaştırmalı bir muhasebe” başlığı altındaki yazıda
bile bu yaklaşım çok açık olarak ifade ediliyor. Yazılarında kendi tabiri ile
darbeye “Fethullahçılarla darbeperest subayların rezil darbe teşebbüsü” derken
de cemaatin “darbeciliğini” ısrarla iddia ediyor. Açıkçası siyaset biliminde bu
kadar öne çıkmış bir şahsiyetin bu “mesnetsiz ve rezil” iddiaları tekrar tekrar
söylemesi çok ayıp oluyor. Madem Erdoğan’ın sizin şahsınıza ve diğer
yandaşlarınıza söylediklerini şiddetle reddediyorsunuz ve bunu kendinizde bir
hak olarak görüyorsunuz, mahkemeleri size yapılan hakaretleri “eleştiri
sınırlarında” diyerek hoş görmelerinden dolayı topa tutuyorsunuz, cemaatin
darbe yaptığına Erdoğan’ın söylemesiyle nasıl hemen fit oldunuz? Yoksa hukuk
önünde eşitlik, masuniyet karinesi, savunma hakkı vs. Eski Yunan’da yada Eski
Roma’da olduğu gibi sadece belli bir zümrenin hakkı mıdır? Üstelik Erdoğan
Cemaat’e olan savaşını tamtamlar çalarak ilan ettiği ve bu uğurda herşeyi
yapacağını yedi düvele duyurduğu halde Erdoğan ve medyasının yalanlarının bir
kısmını nasıl bu kadar fütursuzca kullanbiliyorsunuz?
Baskın Hocaya göre,
nitekim bu “Fethullahçılar” yememiş içmemiş darbe yapmaya kalkmışlar, “bir
kısım darbesever subaylar da bunlara iştirak etmiş ama kan uyuşmazlığından
başaramamışlar”. Baskın Hoca bunu böyle açıkça iddia ediyor, ama ne hikmetse
başka konulardaki rasyonalitesini burada çöpe atmış görünüyor. Öyle ya artık
“uyduruk olduğu çok aşikar, başlamış ve hızlandırılması planlanan soykırımın
bahanesi olmak üzere kurgulanmış ve sırf algı çalışması” olduğu her halinden
belli böyle bir tiyatro gösterisini Cemaatin yaptığını çok kuvvetli delilleri
varmış gibi iddia eden Hoca’ya başka ne diyebiliriz ki. Belki kendini garantiye almak, belki içinde
taşıdığı başka duygularla, belki Cemaatten olduğu iddia edilen insanların
devlette bir yerlere gelmesinden hazzetmediği için bu konuda Erdoğan ve
ekibinin söylemini alıp kullanmakta bir beis görmüyor. Nitekim Hizmet
Hareketini “dinci bir menfaat grubu” olarak yaftalamakta da bir beis görmemiş.
Baskın Oran’ın
şahsında bu sol/liberal aydınların önemli bir kısmının tavrı malesef bu. Anlaşılan
Hoca’ya göre ülkemizde birinci sınıf vatandaşlığı hak eden zümre sadece sosyal
demokrat/solcu aydınlar oluyor. Üniversitelerden atılanlar solcu veya liberal
diye bilinen bir akademisyen (hadi azıcık da Kürtçü) değilse hakkını savunmak
yersiz oluyor yada bu kişilerin sayısı Erdoğan’ın ne kadar kötü olduğunu
anlatmak için sadece istatistik olarak kullanılıyor. Ama zinhar hakları
savunulmuyor. Erdoğan/Ergenokon ortak yapımı bu söylemleri alıp sakız gibi
çiğneyerek hak savunuculuğu yapanlar kusura bakmasınlar sadece Erdoğan
diktatoryasının yolunda “dolgu malzemesi” oluyorlar. Kendilerine şu ana kadar
dokunulmaması da bir derin planın uygulaması; bu laikçi/solcu aydınlar farkında
olmadan ve istemeden Erdoğan/Ergenekon diktatoryasını meşrulaştırıyorlar.
Erdoğan bunları tamamen susturmayacak, ama hep korkutacak, doğruyu da
söyleyemeyecekler, toplumun gazını almaya yardım edecekler, baştakilerin
zulümlerini alkışlayacaklar ve böyle arafta yaşayıp silikleşecekler. İçlerinden
darbeyle ilgili doğruları söyleyenler hapse atılacaklar, diğerleri lafları
gevelemeye devam edecekler. Sayın Diktatörümüz de dış dünyada bunlar sayesinde
“ülkemizde fikir özgürlüğü var, isteyen muhalefet edebiliyor, bak solcu
aydınlar da yazıyor, konuşuyor, beni eleştiriyor ama darbe konusunda Cemaat’i
suçluyor” diyerek meşruiyet devşirmeye devam edecek.
Bu söylem
sahipleri “Cemaat’in de şu yanlışları vardı” türünden savunmalar yaparak
kendilerini haklı çıkarmaya çalışabilir. Keşke başta Hizmet Hareketi olmak
üzere dindar grupları hakkıyla eleştirecek kadar yakından ve objektif incelemiş
olsalar ve gerçekten “eleştirseler”di. Erdoğan/Ergenekon Ekibi (ben buna 3E
diyorum) tarafından üretilen ve sırf karalama amaçlı söylemleri kullanarak
yaptıkları savunma etik değil, gerçekte bir değeri yok. Şüphesiz Cemaat ve
cemaati sevenler birçok konuda yanlış yapabilir, sonuçta onlar da insan ama bu
suçlamalar vahim yanlış bilgi/ön kabül ve önyargılara dayanıyor. Malumdur ki
bir kişinin bir kusuru olması, mesela tembel olması, o kişinin katil diye
suçlanması için bir gerekçe olamaz. “Cemaat geçmişte şu yanlışı yaptı” türü
suçlamaların bundan farkı yok. Cemaatten birileri geçmişte hukuksuz bir iş
yaptıysa onun hesabını o kişi/kişilerden sormak gerekir, stop.
Baskın Hoca ve
içinde bulunduğu laik kesim, büyük oranda, dindar insanlara o kadar uzak,
dindarların sosyolojik yapısına o kadar yabancı ve dindarların fikriyat ve
davranış modelleri ilgili o kadar bilgisiz/ön yargılı ve bir kısmı itibarı ile
onları o kadar hakir görme eğilimde ki, dindar insanların hangi eğitim
düzeyinde/hangi sosyal konumda/hangi ekonomik birikimde olursa olsun saygıdeğer
olabileceklerini kabul edemiyorlar. Bunu sözlü olarak her zaman ifade
etmeseler/edemeseler bile malesef sergilenen tavır budur. Adeta kendileri
doğuştan sahip oldukları seçkin ve üstün özelliklerinden dolayı her zaman en
doğruyu yapmışlardır ve onların bu üstünlükleri sorgulanamaz bir yerdedir. Bu davranış modeli
bizim tatlı su solcularının/laikçilerin insaflı olanlarının davranış kalıbı
gibi. İnsafsız olanları sabah akşam ağız dolusu küfrediyor, bazıları böyle kenardan
köşeden çekiştiriyor. Ama bu davranış modeli ile, tabii ki başka toplumsal
aktörlerin farklı oranlarda katkılarıyla, hem ülkeyi tam ortadan ikiye bölmeye
muvaffak oldular, hem de başımıza Erdoğan gibi birini bela ettiler. Şimdi laik
kesimin hepsi pir-ü pak, ülkede hakim olan Erdoğan diktasının yerleşmesinde hiç
kusurları yok, herşeyi Cemaat yapmış, bunlar sadece demokrasi ve laikliği
savunmuşlar. Oysa dindarlara karşı takındıkları bu aşağılayıcı ve önyargılı tavırları
bile ülkede kendilerini onyıllar boyu ezilmiş ve dışlanmış olarak hisseden muhafazakar
kitlelerin Erdoğan’a sıkı sıkıya sarılmalarına sebep olmaya yeterlidir. Şimdi
her zaman demokrasiyi, AB normlarını ve özgürlükleri savunan bir toplumsal
hareketi, eleştirilecek yönleri olsa bile, böylesi abuk iddialarla yok etmeye
bir itirazları olmuyor. Ancak “bu arada başkaları da zarar görüyor” nevinden
“asil ve cesur” çıkışları oluyor.
Şunu bilmekte
fayda var, Erdoğan ve O’na yardakçılık yapan, dindar/dinsiz AKP kadrosu kadar
bu ülkede kendilerinden olmayanların da eşit haklara sahip olduğunu
içselleştirememiş ve Erdoğan’ın zülümlerine kendilerine dokunmadıkça itiraz
etmeyen bir kısım laikçi çevrelerin de maskeleri düşürülmelidir. Şu anda çok
farklı fikirlerde olduğu halde temel hakları savunmada aynı çizgide duranlar
olduğu gibi, yapılan zülümlere güya itiraz ederken, korumaya çalıştıkları
kişiler için “ama onlar cemaatçi değil” çizgisinde duranlar da kayda geçiyor. Günbegün
bir Erdoğan prodüksiyonu olduğu ortaya çıkan bu rezil darbe girişimini/
tiyatrosunu kınarkan başka rezillikler yapanları da şiddetle kınıyoruz.
Yazıklar olsun bu kadar basiretsiz ve yaşları yetmiş bile olsa insafa ve izana
erememiş “bilim adamlarına”. Bu kadar birikimi bu kadar ucuza harcamak yerine
bu kadar insafsız ithamlarda bulunduğun insanların ne dediğini de dinlemek daha
mantıklı olmaz mıydı? Değer mi bu kalite kaybına?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder